Kim ne derse desin, daha on ikide birini gördüğümüz 2006’da yılın albümü adaylarından biriyle tanıştık bile. Her melodi, her pasaj özenle düşünülmüş, her şarkı beste konusunda, akıcılık konusunda bambaşka boyutlara taşınmış. En baştan bunu gönül rahatlığıyla söyleyebiliyorum.
İsterseniz (isteyin) önce albümün konusundan bahsetmeye çalışalım. Albüm, sayısız Fin ve İskandinav grubun şarkı sözlerini ve albüm konseptlerini borçlu olduğu Kalevala (Kahramanlar Ülkesi) ile ilgili. Kalevala nedir? Kalevala, elli adet runo’dan (şiir) oluşan en ünlü Fin destanıdır. Denir ki Lord Of The Rings bile Kalevala’nın evrim geçirmiş halidir, Elf’ler Finliler’dir; hatta Tolkien’in sadece Kalevala’yı okuyabilmek için Fince öğrendiği söylenir. Mesela Silmarillion’da geçen Iluvatar ile, milattan önce 2000 civarında yazıldığı söylenen Kalevala’daki Ilumatar arasındaki isim benzerliği tesadüf olamaz.
Zaten bilindiği gibi “Tales From A Thousand Lakes” de bu destanı konu alıyordu (“Thousand Lakes”: “Suomi” Finlandiya’nın resmi adıdır ve Fince’de “Göller Ülkesi” anlamına gelir; hatta Türkçe’yle aynı dil grubunda olduğundan bizdeki “su” kelimesinin buradan geliyor olabileceği dahi söylenmektedir. Sallama hacı diyenler aşağıya not bıraksınlar, desinler ki yanlışsın, desinler ki şaşkınsın). Bu kadar hayat bilgisi dersinin ardından, şimdi de albüme geçelim.
Açıkçası söyleyeyim, “TFATL” ve “Elegy” dışında hiçbir Amorphis albümünü bilmem. Ama bu durum, bu albümü değerlendirmemin yanlış olduğu anlamına gelmez elbette. Özellikle belirtmeliyim ki albümde beğemediğim tek bir şarkı bile yok. Belki hepsi aynı düzeyde değil, ancak hiçbiri öylesine yapılmış vasat parçalar değil.
Klavye ağırlıklı “Two Moons” ile açılan albüm, yeni vokalist Tomi Joutsen’in çok hoşuma giden yorumuyla bir çırpıda dinleyiciyi sarmayı biliyor. Dikkat çekici nakaratı, zaten albümün genelinde hep başarılı olan nakaratlar konusunda bir ipucu veriyor. Solosunu da oldukça beğendiğimi belirteyim. Albümün ilk single’ı “House Of Sleep”, herkesin söylediği gibi oldukça Sentenced bir şarkı. Ancak bu onun kötü olmasını gerektirmiyor, aksine son derece başarılı bir parça. Özellikle “You don’t know”lu nakaratlarını çok sevdiğimi söylemeliyim. Aynı nakaratın son bölümde daha yüksek notadan söylenmesi de pek hoş olmuş.
Albümdeki favorim olan “Leaves Scar”, öyle büyüleyici bir melodiyle giriyor ki, adeta şarkıda bir destandan, epik bir hikayeden bahsedildiğini anlıyorsunuz. Bunun dışında brutal vokal de olanca yırtıcılığıyla şarkıyı bambaşka boyutlara taşıyor ve şarkının kesinlikle albümün zirvelerinden biri olmasını sağlıyor.
Her şarkıdan teker teker bahsetmeyi çok istemesem de, albüm buna izin vermiyor arkadaşlar. “Born From Fire” da enfes bir melodiyle giren ve vokalde zaman zaman Vintersorg tadları estiren harika bir çalışma. Dikkatli kulaklar belki fark edeceklerdir, bu parçanın giriş melodisi, Phil Collins’in klasikleşmiş şarkısı “Another Day In Paradise”la neredeyse birebir örtüşüyor, hatta arka arkaya gelen son beş notası tümüyle aynı. Açıkçası “acaba?” diye düşünmedim değil.
“Under A Soil And Black Stone”, vokalistin tüm hünerlerini sergilemesine izin veren, nakaratında hafif Amerikan rüzgarları hissedilen sakin bir şarkı olarak devam ederken, ikinci dakikanın başıyla birlikte biraz coşuyor ve sonra tekrar başladığı şekilde sakince bitiyor. Gayet Doğu bir melodiyle başlayan “Perkele (The God Of Fire)” da, brutal vokal kullanımıyla hafiften “Black Winter Day” günlerini anımsatan iyi bir parça. “The Smoke” bende gayet pozitif duygular uyandıran, ana melodisi dışında çok fazla öne çıkmayan, ancak gayet iyi bestelenmiş ve zevkle dinlenen bir çalışma olmuş.
“Same Flesh” de albümün mutlak favorilerinden biri. “Leaves Scar” ile birlikte ikinci single adayımdır. Vokalist kesinlikle çok başarılı, hatta bu müziğe daha uygun bir ses düşünemiyorum diyebilirim.
Albüme getirilebilecek tek eleştiri, her şarkının tek bir güzel melodi sayesinde kotarılmış olduğu şeklinde olabilir. Bu belli bir açıdan doğrudur; ancak eleştiri konusu yapılmasını çok da mantıklı görmüyorum, zira grup on dört yılın verdiği deneyim sonucunda bu tek melodilik şarkılardan harika besteler ortaya koymuş. Hepsi de gayet minimal, basit yapılı, kolay dinlenen ve ilk anda akla kazınan şarkılar, ancak teker teker alınıp bakıldığında tümü son derece başarılı ve dinlemesi keyifli parçalar.
Son sıralardaki “Brother Moon” ve “Empty Opening“ ile, bonus şarkı olarak albümün bazı sürümlerinde ve “House Of Sleep” single’ında yer alan “Stonewoman” da geyet hoş şarkılar.
On bir şarkı, on bir ve üstü harika melodi ve on bir güzel beste. Şarkı sözleri olmadığı için hangi şarkı konseptin hangi kısmını anlatıyor bir şey diyemiyorum; ancak sonuç itibariyle kapağından sound’una, her yönüyle çok sevdiğim bir albüm var karşımda (Alustriel’in de dediği gibi, kapaktaki tüm kollar aynı yöne bakmalıydı; en sağdaki olayı bozuyor gibi).
Belki kısa ömürlü olacaktır şeklinde bir eleştiri getirilebilir; tadımlık, kısa süre sonra unutulacak şarkılar da denebilir. Ancak yine de ben albümü beğendim; beğendim ve yılın en iyileri arasına gireceği konusundaki fikrimi de korumaktayım.
Şarkılar 01. Two Moons
02. House Of Sleep
03. Leaves Scar
04. Born From Fire
05. Under A Soil And Black Stone
06. Perkele (The God Of Fire)
07. The Smoke
08. Same Flesh
09. Brother Moon
10. Empty Opening
11. Stone Woman (bonus)
Aaa bu albüme hiç yorum yapılmamış. Sadece Leaves Scar parçasını dinleyin, ve adeta soğuk bir viking köyünde kor kor yanan alevleri hissedin. Olamaz böyle bir atmosfer. Hayvansın Amorphis!!!
5 sene olmuş çıkalı hala bıkmadan dinliyoruz. bu zamanda müzikler çok çabuk tüketiliyor hatta bir dinlediğimizi bir daha ya dinliyoruz ya dinlemiyoruz. bu albüm ilk günkü gibi her gün dinlesen bıkmıyorsun. sımsıcak bir müzik yapıyorlar insan bırakamıyor, bu melodileri nasıl buluyorlar?
albüm çıktığında bir kaç ay perkele ile yatıp kalkmıştım. aradan kaç sene geçti hala zevkle dinliyorum şarkıyı. unirock’ta da bekledim belki çalarlar diye ama olmadı eheh. albüm de aynı güzellikle tabii ki. hoş yani çok. akıp gidiyor bildiğin. seviyorum bu adamları.
Aaa bu albüme hiç yorum yapılmamış. Sadece Leaves Scar parçasını dinleyin, ve adeta soğuk bir viking köyünde kor kor yanan alevleri hissedin. Olamaz böyle bir atmosfer. Hayvansın Amorphis!!!
5 sene olmuş çıkalı hala bıkmadan dinliyoruz. bu zamanda müzikler çok çabuk tüketiliyor hatta bir dinlediğimizi bir daha ya dinliyoruz ya dinlemiyoruz. bu albüm ilk günkü gibi her gün dinlesen bıkmıyorsun. sımsıcak bir müzik yapıyorlar insan bırakamıyor, bu melodileri nasıl buluyorlar?
albüm çıktığında bir kaç ay perkele ile yatıp kalkmıştım. aradan kaç sene geçti hala zevkle dinliyorum şarkıyı. unirock’ta da bekledim belki çalarlar diye ama olmadı eheh. albüm de aynı güzellikle tabii ki. hoş yani çok. akıp gidiyor bildiğin. seviyorum bu adamları.
ben bu grubu dinlerken uyuyorum millet albüme yorum yazıyo, vay bee…
15.09.2011
@blackroseimmortal, troll
15.09.2011
@in the court of the crimson king, geçen de skyforgerı dinlemeye çalıştım tekrar uyudum hay allah :)
15.09.2011
@blackroseimmortal, uykun vardır büyük ihtimalle. o albüm iyi çünkü. en azından uyutacak gibi değil.
Brother Moon, Tomi Joutsen’li dönemdeki en güzel Amorphis şarkısı olabilir.