İsveç’in savaşıyla, baltasıyla, birasıyla ve senkronize kafa sallamasıyla ünlü grubu Amon Amarth, bildiğiniz gibi ikibinli yılların en ön plana çıkan İskandinav gruplarından biri. Oluşturmayı başardıkları kendilerine özgü sound’ları, Viking saldırılarını anımsatan atmosferleri ve samimi müzikleriyle, kısa zamanda çok sayıda kaliteli albüm çıkararak Avrupa’nın en önemli grupları arasına adlarını yazdırdılar. Yaptıkları her albüm başka bir Amon Amarth kitlesince en iyi albümleri olarak görülse de, ben böyle bir ayrıma gitmeden, grup ne yaparsa sevenler kitlesine dahil oluyorum. Amon Amarth belki icrası gayet kolay şarkılar yapıyor.
Çoğu şarkı birbirine benzer yapılardan oluşuyor, hep aynı temaları işliyor; hatta albüm kapakları bile birbirlerine benziyor. Ama Amon Amarth tam olarak istediği müziği yaptığını, bunu yapmaktan da zevk aldığını sonuna kadar hissettiriyor. Grup üyelerinin olağanüstü müzisyenler olmadıklarını, dinleyiciler kadar elemanların kendileri de biliyorlar. Grubun insanı hayrete düşürecek düzeyde katmanlı besteler yapmadığı da ortada. Ama Amon Amarth, alan memnun satan memnun bir havada yıllardır en iyi yaptığı şeyi yapıyor; hem de son damlasına kadar hissettirdiği bir samimiyetle. Sırf bu içtenlik yüzünden grubu İsveç’in en iyi death metal grubu olarak gören hayranlar dahi var.
Her albümüyle gücüne güç katan grup, önceki yapıtlarına oranla daha ağır tempolu bir yapıya sahip “Fate Of Norns” sonrasında, Children Of Bodom’dan Trivium’a kadar pek çok farklı grupla çok sayıda konser vermişti. Biri İstanbul’da, biri de Vancouver’da olmak üzere iki kez izlediğim Amon Amarth, Vancouver’daki konserin açılış grubu olmasına rağmen, diğer hiçbir konserin açılış grubunda rastlanmayan düzeyde bir seyirciyi -daha akşamüstü olmasına rağmen- salona çekmiş, önceki konserlerde rastladığım üzere örneğin bir The Haunted’dan da, Darkane’den de, Hate Eternal’dan da daha fazla ilgi görmüştü.
Bizleri fazla bekletmemesine duacı olduğumuz grup, şimdi de bugüne kadarki en sade kapak çalışmalarıyla beğenimize sunduğu “With Oden On Our Side” ile karşımızda. Önceki Amarth albümlerinin aksine, bu kez kaydını Fascination Street Studios’da yapan grubun sound’undaki değişim hemen göze (kulağa) çarpıyor. Bugüne dek duyduğumuzdan daha güçlü bir Amon Amarth duymanın verdiği mutluluk, kulağımıza dolan notalarla birlikte daha da artıyor. Başta da bahsettiğim gibi “oha lan Amon Amarth ne yapmış böyle” diye bir şaşırma, bir tepinme söz konusu değil elbet; zaten böyle bir arayışı olan da yok. Ama eğer diyorsanız ki Amon Amarth dinleyeyim, kendimi gri bulutlar altında ıslanan fiyortların soğuk topraklarında koşarken düşüneyim, denizde suya bir girip bir çıkan Viking gemilerindeki savaşçıların boynuzlu başlıklarının güneşte parlayışlarını görüp baltamın sapını daha bir güçle kavrayayım, olmadı yere çömeleyim, ellerimi rüzgarın dövdüğü yemyeşil İskandinavya çayırlarına koyup çimlerdeki o nemi hissedeyim, oradan köye inip kendimle aynı ayısal boyuttaki arkadaşlarımla biramı yudumlayayım, sakalımdan süzülen biralar eşliğinde kalkıp Avrupa’nın muhtelif yerlerinde İsveççe dil kursları açayım; işte o zaman bu albümü de diğer tüm Amon Amarth albümleri gibi beğeneceksiniz (evet İsveçliler Vikingler’den gelmiyorlar onu ben de biliyorum ama, işte yazıya katılan bir hoşluk niyetine falan, idare edin).
Yahu iki saattir vızıl vızıl konuşuyorsun, albüme geç de ona göre uygun balta bakmaya gideceğim diyenler için, albümün müzikal taraflarını anlatmaya başlayalım. “With Oden On Our Side”da toplam dokuz adet parça var. Albüm sıradan bir rifle başlayan “Valhall Awaits Me” ile açılıyor. Albümün favorilerinden biri olmayan bu şarkıyı, “Runes To My Memory” adlı hayvanlık örneği izliyor. Klip de çekilen bu şarkı bırakın albümü, grubun en büyük favorilerinden biri olabilecek bir duygu yüklemesi. Bu nasıl bir gaz, bu nasıl bir keder… Grubun dişini gösterdiği parçalardan “Asator”, black metal vari yapısı ve doksanların sonlarını anımsatan soğukluğuyla helal dedirtirken, “Hermod’s Ride To Hel (Loke’s Treachery Part 1)” yer yer barındırdığı Dark Tranquillity tatlarıyla gülümsetiyor. Beşinci sırada yer alan ve grubun klasiklerinden “Death In Fire”a olan benzerliğiyle nasıl yani dedirten “Gods Of War Arise” ile, albümün ilk yarısı bitmiş oluyor. Altıncı parça “With Oden On Our Side” muhteşem nakarat melodisiyle, “Cry Of The Black Birds” Iron Maiden vari melodik yapısıyla, “Under The Northern Star” grubun bugüne dek yazdığı en damar şarkılar arasına adını yazdırmasını sağlayan olağanüstü ana melodisiyle, kapanışı yapan “Prediction Of Warfare” de epik tatlarıyla, albümü tamamlıyorlar. Özellikle son şarkıda vokalist Johan Hegg’in vokaline kattığı çeşitli efektlerle, adeta bir Akerfeldt havası oluşmuş ve şarkı olduğundan da gümbür gümbür bir hale gelmiş, Hegg kükredikçe kükremiş. Kesinlikle çok yerinde bir efekt kullanımı olmuş.
Açıkçası Amon Amarth, dinlemesi gibi hakkında albüm yorumu yazması da rahat bir grup. Neyle karşılaşacağınızı biliyorsunuz, sizi olumsuz yönde şaşırtmayacak bir kalite bulacağınızı da biliyorsunuz, tek yapmanız gereken çıkan her yeni albümün öncekilere olan benzerliklerini ve farklılıklarını yansıtmak. “With Oden On Our Side” da kimi kesimlerce grubun en iyi albümü olarak nitelenebilecek güçte, çok başarılı bir çalışma. Benim içinse “Once Sent From The Golden Hall” ve “The Avenger” ile birlikte grubun en iyi üç albümünden biri.
Amarth sevenler zaten albümü yatıp kalkıp dinleyeceklerdir, orası cepte. Onun dışında “With Oden On Our Side” grubu tanımayanlar için de çok iyi bir başlangıç olacaktır. Şurası kesin: Amon Amarth çok baştan savma bir iş yapmadıkça ve verimsiz bir döneme girmedikçe, her zaman Avrupa’nın en önemli gruplarından biri olacaktır. Grubu ilk albümünden beri takip eden biri olarak, umarım bu hak edilmiş başarıları devam eder ve bu şevkle yarattıkları güzellikler de biz dinleyicilerine yansımaya devam eder.
Şarkılar 1. Valhalla Awaits Me
2. Runes to My Memory
3. Asator
4. Hermod's Ride to Hel - Lokes Treachery, Part 1
5. Gods of War Arise
6. With Oden on Our Side
7. Cry of the Black Birds
8. Under the Northern Star
9. Prediction of Warfare
obaa sonunda bu sitede bnden baska amon yorumu yapan cıktı:) ulan hayatımın grubu kimse yorum yapmıyo sinir oluyodum neyse simdi sırada wrath of norsemen ve twilight of the thunder god var cabuk klavye basına:D(bu arada demandred aç aç kendinden gec bırakma sakın:)
bu arada under the northern sky’ın solosunu her dinlediğimde titreme geliyorsa, ben bu müziğe aşığım demektir:) ama sadece amon amartha değil. ondan önce in flames var, dark tranquillity var, var oğlu var (kişisel bir görüşüm). sadece bu albüm bence tavan yaptıkları albüm… kolay kolay geçemeyecekler.
6 Aralıkta Under the Northern Sky çalmaya başladıkları an hayatım en güzel anlarındandır. 6 7 kere “oha” diye bağırdığımı hatırlıyorum ve önümdeki adamı da yumruklamıştım.
hatim ettiğim albüm bence amon amarth`ın en iyi albümüdür death thrash black hatta heavy doom dinleyenler kendilerinden bişey bulabileceği bir albüm yardırın bi güzel sallayın kafaları biralarla birlikte kısaca müthiş bir albüm klasiktir artık bu şarkılar akıllı olun kaçırmayın diyorum son söz olarak
Tek kelime ile kendimi viking hissettiren tek Amon Amarth albümüdür bu.Her parçada abartısız kendimi denizde karşı kıyılara saldırmak için bekleyen bir viking gibi hissederim.
Valhall awaits me parçası gibi bir açılış parçası olan albümün diğer şarkılarına en az 1 saat sonra geçebiliyosun.Hele bu parçanın 3:20 . saniyesinde giren solo bu türün en güzel sololarından biri
Üniversiteye başladığım dönemde en çok dinlediğim grup ve albümlerden biriydi. öyle şarkılar var ki grubun ve türün en iyileri arasına rahatlıkla alabilirsiniz. eleştirebileceğim tek bir şarkı ya da tercih yok. Kritikte de belirtildiği gibi milyon tane nota basayım tekniklik kasayım anlayışın zerresini göremezsiniz fakat melodi, ruhaniyet ve gaz nammına ne ararsanız fazlasıyla vardır.
Övgümü tamamladığıma göre biramı yudumlayabilirim artık.
bi ara okul yollarımın vazgeçilmeziydi. hala açar dinlerim arada. başladım mı da bırakamam lanet olasını.
obaa sonunda bu sitede bnden baska amon yorumu yapan cıktı:) ulan hayatımın grubu kimse yorum yapmıyo sinir oluyodum neyse simdi sırada wrath of norsemen ve twilight of the thunder god var cabuk klavye basına:D(bu arada demandred aç aç kendinden gec bırakma sakın:)
asatooooooooooooorrrr……
bu arada under the northern sky’ın solosunu her dinlediğimde titreme geliyorsa, ben bu müziğe aşığım demektir:) ama sadece amon amartha değil. ondan önce in flames var, dark tranquillity var, var oğlu var (kişisel bir görüşüm). sadece bu albüm bence tavan yaptıkları albüm… kolay kolay geçemeyecekler.
15.03.2010
6 Aralıkta Under the Northern Sky çalmaya başladıkları an hayatım en güzel anlarındandır. 6 7 kere “oha” diye bağırdığımı hatırlıyorum ve önümdeki adamı da yumruklamıştım.
”Valhall Awaits Me”…aman tanrım ne asil bir şarkıdır bu böyle.
hatim ettiğim albüm bence amon amarth`ın en iyi albümüdür death thrash black hatta heavy doom dinleyenler kendilerinden bişey bulabileceği bir albüm yardırın bi güzel sallayın kafaları biralarla birlikte kısaca müthiş bir albüm klasiktir artık bu şarkılar akıllı olun kaçırmayın diyorum son söz olarak
Tek kelime ile kendimi viking hissettiren tek Amon Amarth albümüdür bu.Her parçada abartısız kendimi denizde karşı kıyılara saldırmak için bekleyen bir viking gibi hissederim.
Valhall awaits me parçası gibi bir açılış parçası olan albümün diğer şarkılarına en az 1 saat sonra geçebiliyosun.Hele bu parçanın 3:20 . saniyesinde giren solo bu türün en güzel sololarından biri
01.07.2011
@swedish, viking gibi hissetmek konusunda Bathory’nin Hammerheart albümünden iyisini tanımam. :D
02.07.2011
@illuminati, Aynen katılıyorum ama zaten amon amarth albümleri arasında en çok bunu hisettiğim albüm diye yazdım :))
Bathory bu piyasada viking namına müzik yapan her grubun atası sayılır.
HAIL BATHORY
04.07.2011
@swedish, benim de en sevdiğim gruplarından biri de burada kritiği olmaması garip.
Cry of the Black Birds’ü dinlerken gaza gelmeyen, epiklikten gözleri yaşarmayan bizden değildir.
Üniversiteye başladığım dönemde en çok dinlediğim grup ve albümlerden biriydi. öyle şarkılar var ki grubun ve türün en iyileri arasına rahatlıkla alabilirsiniz. eleştirebileceğim tek bir şarkı ya da tercih yok. Kritikte de belirtildiği gibi milyon tane nota basayım tekniklik kasayım anlayışın zerresini göremezsiniz fakat melodi, ruhaniyet ve gaz nammına ne ararsanız fazlasıyla vardır.
Övgümü tamamladığıma göre biramı yudumlayabilirim artık.
SONNN OFFF THUNDERRRRRR
yÖÖÖRĞĞĞĞKKKKKK
Şu kısımdaki aksağımsı bateriye bayılıyorum..
Cry of the Black Birds ve hemen ardindan Under the Northern Star calinca insanin bir garip oluyor.
Amon Amarth’ın tepe noktası, bir melodeath klasiği. Türle olan bağım her ne kadar dar olsa da bu albüme klasik demekde bir sakınca görmüyorum.
Evde çalışmak bana acayip yaradı yahu. Sabahtan beri döndürdüğüm klasik albümlerin haddi hesabı yok.